Bilgi ve Randevu için: 0212 570 3715 - 0505 727 4946 - 0505 265 7783

Çocuklarda Konuşma bozukluğu

Dil ve konuşma birbirinden farklıdır. Dil, insanların karşılıklı iletişimde bulunmak amacı ile geliştirdikleri bir anlaşma aracı, birbirleriyle duygu ve düşüncelerini paylaşmak amacıyla kullandıkları ortak kurallar sistemidir. Bir dil, yalnızca konuşma dilini akla getirmemelidir; yazı ve işaret kullanımı da bir dildir. Buna bir örnek, müziktir. Müzik, sözsüz bir dildir. Sınırlı sayıda notalarla sonsuz sayıda ezgi entonasyon yaratılabilir. Notaları bilen herkes, müzik dilini anlar. Diğer örneklerden biri de işitme engelliler arasında yaygın olarak kullanılan ve söze dayanmayan Amerikan İşaret Dili’dir. Bu dilde her göstergeye karşılık bir devinim (hareket)  vardır ve yine yalnızca o dili kullananların uzlaşımı neticesinde ortaya çıkmıştır. Motor hareketlerin kullanımını gerektiren fiziksel, psikolojik ve nöro-fizyolojik bir süreç olarak tanımlanan konuşma eylemi ise, insanda işitme ve ses yolu kullanılarak konuşma işlevinde görev alan bazı organlar aracılığıyla düşüncelerin sesli semboller ile kodlanması olayıdır.

Bir çocuk duygu ve düşüncelerini aktarmak için gerekli dilbilgisine sahip olabilir ancak konuşma için gerekli organların (dil, dudak vb.) işlevini yerine getiremediği için konuşamayabilir. Öte yandan, başka bir çocuk konuşma için gerekli organları işlevini kusursuz yerine getirebildiği halde dil gelişimindeki bir aksaklık nedeniyle konuşamayabilir, ya da her ikisi de aynı anda görülebilir.

Bir çocuk eğer başkalarının söylediklerini anlamakta (alıcı dil) veya duygularını, düşüncelerini yeterli seviyede sözel olarak aktarmakta (ifade edici dil) güçlük yaşıyorsa o zaman bu bir dil bozukluğudur. Diğer yandan eğer bir çocuk konuşma seslerini doğru veya akıcı bir şekilde üretmekte zorluk yaşıyorsa o zaman bu bir konuşma bozukluğudur. Dil ve konuşma bozuklukları çocuklarda birbirinden ayrı olarak ya da beraber de görülebilmektedir.

Çocuklarda Normal Dil ve Konuşma Gelişimi

Bir zamanlar bilim adamları ve ebeveynler, çocuğun dil ve konuşmayı öğrenme sürecinin ilk on ile on sekizinci aylarda, yani, ilk sözcüklerin üretildiği dönemde başladığını düşünüyorlardı. Araştırmacılar yapılan çalışmalarla bu sürecin başlangıcının aslında çok daha erken dönemde olduğunu ortaya çıkarmışlardır.

Bebeğin işitme sistemi, gebeliğin son üç ayında iyice gelişmektedir ve ana rahminde birçok sesi duymaya başlar. Bebek kendi anadiline ait vurgularla ve amniyo sıvısı yoluyla kendisine ulaşan annesinin sesiyle de çok ilgilidir. Bu şekilde, konuşma ritimleri, doğduğunda çocuğun beynine yerleşmiş olur.

Doğumdan sonra bebekler konuşmalarını sağlayacak organları henüz bilişsel ve ya fiziksel olarak kontrol edemeseler de, zamanlarının çoğunu annelerinin sesini dinleyerek geçirir ve dil ile ilgili birçok bilgiyi kaydederler. Aslında bebekler ilk sözcüklerini söylemeden çok önce farklı istekler için farklı ağlama tonları, gülme ve agulama gibi pek çok iletişim yolunu kullanabilmektedirler. Bebeğinizle ilk iletişim onun dili anlaması veya kullanmasından çok önce başlar. Bebeğiniz, beslenme ya da üstünü değiştirme sırasında sesinize tekme atarak ve ya  agulayarak tepki verir. Olumlu duygularını size gülümseyerek olumsuzları ise ağlayarak anlatır. İlk anlamlı sözcüklerini üretirken bile karşıdaki kişinin anlaması için el işaretleriyle bunlara eşlik eder. Ebeveynler ise bu tepkileri kısa sürede çözümleyerek bunlara yanıt verir ve böylece iletişimi zenginleştirir.

Agulamak, gülmek ve anlamsız sesler çıkarmak bebeklerin ilk konuşma girişimleridir. İlk yaşlarının sonlarına doğru anlamlı konuşma benzeri sesler çıkarırlar. İlk anlamlı sözcükler on ikinci aydan sonra üretilmeye başlar. Bu noktada bireysel farklılıklar görülmektedir: bazı bebekler anlamlı sesler çıkarmak için sürekli çabalarken bazıları buna hazır olana kadar bekleyebilirler. On sekizinci aydan sonra bebeklerin yeni sözcük öğrenme süreçleri oldukça hızlanır ve bir haftada bile büyük değişimler oluşabilir. Bu dönem çocukların sözcük dağarcıklarının hızlıca geliştiği dönemdir ancak bir dili öğrenmek tek tek kelimeleri üretmekten fazlasını gerektirir. Sözcükleri birleştirerek, yerlerini değiştirerek belirli hece veya sesler ekleyerek vb. kuralları kullanarak farklı anlamlar üretebilmek gerekir, bu dilbilgisidir.

Çocuklar 2 yaşından önce dilbilgisini sözcüklerle birlikte jest-mimik gibi işaretleri kullanarak gerçekleştirmektedir. 2 yaş civarı çocuklar sözcükleri birleştirerek farklı anlamlar oluşturmak için işaretleri azaltarak dilbilgisel kurallardan faydalanmaya başlarlar. 2.5 yaşından sonra sözcük dağarcıkları hızla gelişmekte, ürettikleri cümleler anlamsal ve dilbilgisel açıdan zenginleşmektedir. 4-5 yaşına gelindiğinde artık çocuklar bir yetişkine isteklerini, ihtiyaçlarını, ilgilerini uzun ve karmaşık cümlelerle zorlanmadan ifade edebilmekte ve çevresinde duyduğu şeylerin çoğunu rahatlıkla anlayabilmektedir.

Çocuğumun Dil ve Konuşma Bozukluğu Mu Yaşıyor?

Çocuğun diğer gelişim alanlarına göre dil gelişiminde gecikmeler görülür. Çocukların önemli bir bölümü, konuşmaya ve dil becerilerini kullanmaya başlamakta gecikmiş olmakla birlikte, dil gelişimi sürmekte ve sonunda tamamen normal bir dil geliştirebilmektedir. Anne-babalar oldukça iyi gözlemcidirler, çocuklarının fiziksel, sosyal ve bilişsel davranışlarını oldukça dikkatli şekilde gözlemlemektedirler. Bununla beraber anne-babalar etraflarındaki normal gelişim gösteren diğer çocukların gelişimleri hakkında da fikir sahibidirler. İşte anne-babalar çocuklarında herhangi bir şeyden şüphelendiklerinde çocuklarının performansını diğer çocuklarla karşılaştırırlar ve çoğunlukla doğru zamanda bir şeylerin yolunda gitmediğinin de farkına varırlar ve doğal olarak endişelenirler ve önce en yakınlarına daha sonra en yakınlarındaki uzmana danışarak aydınlanmak isterler: Çocuğum konuşmuyor. Çocuğum kendini farklı bir şekilde ifade ediyor. Çocuğum iletişim için   jest ve mimiklerini kullanıyor. Çocuğumun söylediklerini çoğunlukla anlamıyorum.

Ebeveynler ve ya bu konuda uzman olmayan kişiler tarafından ayrımına varılması güç nokta çocuğun konuşmasının gecikmiş mi yoksa bir dil ya da konuşma bozukluğu mu olduğu ve bunlardan da öte bu problemi kendi başına aşıp aşamayacağıdır.

Dil ve konuşma bozuklukları çocuk hekimlerinin, psikologların, pedegogların ve çocuk gelişimcilerinin uzman oldukları bir konu değildir. Doktorunuz, çocuk psikoloğu veya okul öncesi öğretmeniniz çocuğunuzun fiziksel gelişiminin normal olduğunu, işittiğini ve “baba, anne, gel, git, ver” gibi kelimeleri çıkartabildiğini, dolayısıyla, bir uzmana görünmeden 3 hatta 4 yaşına kadar beklemenizi önerebilir. Yine farklı mesleklerden uzmanlar birçok çocuğun 2 yaşında konuşamayıp 3 yaşında akıcı bir şekilde konuşmaya başladığını bilirler ve bu nedenle gerçek bir problem olduğunu görene kadar ailelerin endişeye kapılmamalarını isteyebilirler. Bu düşünce biçimi ailelerin de “bekleyip görelim” tarzı bir yaklaşım sergilemelerine ve bu ailelerden çocukları yaşıtlarıyla aynı gelişimi yakalayanların da benzer bir yaklaşımı kulaktan kulağa teskin edici bir tür halk inanışı şekline getirmelerine sebep olmaktadır:

“Konuşur biraz daha bekleyin”

”Amcası/dayısı/teyzesi/kardeşi vb. de geç konuşmuştu”

”Einstein da zaten okula başlarken konuşmuş”

Evet, (kanıtlanamamakla birlikte) Albert Einstein ve diğer bahsedilen bireyler geç konuşmuş olabilir hatta bunlardan problemi kendi başına aşmış olanlar da olabilir. Çevrenize biraz daha dikkatli şekilde baktığınızda 5-6 yaşına gelmiş hatta okul çağında hala dil ve konuşma sorununa sahip pek çok çocuk olduğunu farkedeceksiniz. Bu çocukların da bir zamanlar konuşmasının gecikmiş olduğu düşünüldüğünde, o halde bu 5-6 yaşına gelmiş veya okul çağında hala yaşıtları gibi konuşamayan veya farklı şekilde iletişim kuran çocuklar ya da başka deyişle küçük Einstein’lar ne olacak?

Gerçek şudur ki, dünyanın birçok ülkesinde yapılan çalışmalarda okul öncesi ve okul çağındaki çocukların neredeyse %10’undan fazlası dil ve konuşma bozukluğuna sahiptir. Basit bir ifade ile bu çevrenizdeki her 10 çocuktan birisi demektir. Yani doktorunuzun veya çevrenizin örnek gösterdiği geç konuşan abi, abla, amca, teyze, komşu çocuğu v.b.’den birçoğu dil ve konuşma sorunundan muzdariptir. Bilinen bir diğer gerçek de konuşması gecikmiş çocukların birçoğunun bunu dil ve/veya konuşma bozukluğu olarak okul çağına ve yaşamlarının daha sonraki dönemlerine kadar devam ettirdikleridir.

Dil bozuklukları ya da yetersizlikleri olan çocuklarda şu dil gelişim özellikleri görülebilmektedir:

  • Sözcük ediniminde yetersizlik gözlemlenebilir.
  • Sesbilgisel (fonolojik) hatalar olabilir.
  • Dilbilgisel hatalar yapabilir.
  • Dilin işlevleri ile diğer bilişsel işlevler arasında bir düzensizlik olabilir.
  • Dil gelişiminde önemli gecikmeler görülür ve gelişimin hızı yavaş olur, yetişkin dil düzeyine tam olarak ulaşamaz.
  • Dilin sorunlu alanlarında gelişim sürse dahi, normal gelişimi tamamlayamaz ve yetişkin yaşında da dil sorunları devam edebilir.
  • Zaman içinde gelişim sürerek, yetersizlik düzeyi azalarak, dil ve konuşma becerileri normale yakın seviyeye gelse dahi, bu kez okuma-anlama sorunları, akademik öğrenim gibi dil ile ilişkili alanlarda sorunlar görülür.

Eğer çocuğunuzun iletişiminde bir gecikmeden, bozukluktan ya da farklılıktan şüpheleniyorsanız bunu bir dil ve konuşma bozuklukları uzmanının değerlendirmesini ve gerekiyorsa eğitim görmesini sağlamak çok önemlidir.

Çocuklarda Dil Gecikmesine ve ya Bozukluğuna Etki Edebilecek Risk Faktörleri

Dil geriliğine veya bozukluğuna yol açabilecek birçok risk faktörü bulunmaktadır.

Genetik (Kalıtsal) Faktörler

Dil bozukluğu olan anne, baba ya da kardeşe sahip çocukların dil bozukluğu için diğer çocuklardan daha fazla risk taşıdığı yapılan çalışmalarda ortaya koyulmuştur. Bu tür bir genetik riskin varlığı üzerinde şu an yapılabilecek fazla bir şey yoktur ancak ebeveynler çocuğun bundan en az seviyede etkilenmesi için erken dönemden itibaren bu durumun bilincinde olup çocuklarının iletişim becerilerini geliştirmeye yönelik çalışmalıdırlar.

İleri Derecede Yoksunluk Gösteren Vakalar

Çocuğun dil gelişimi üzerinde etkili olan  bir başka faktör olarak da anne ve baba ya da çocuğun bakımını üstlenen yakını ile çocuk arasındaki etkileşim gösterilmiştir. Ağır ihmale uğramış çocuklara ilişkin yapılmış incelemeler ve yayınlanan bulgular  bu konuya ışık tutmaktadır. Bunların büyüme ve gelişme döneminde hiç ya da çok sınırlı dil girdileri almış plmaları sonucu, normal dil gelişimlerinin tamamen ya da önemli derecede sınırlandığı gözlenmiştir. Kendisine kötü davranılmış ya da şiddete maruz kalmış ve duygusal yönden ihmale uğramış bebeklerin ve çocukların da dil sorunları bakımından risk grubuna girdiği yine araştırmacılarca belirlenmiştir. Bu tür ağır vakalarda dahi çocuğun yoksunluk ortamını değiştirmek ve gereksinimlerini karşılamak yolundaki girişimler sonucu aynı çocuğun dil becerilerinde olumlu etkiler gözlenmiştir. 

Bebeklerle Anneye Özgü Konuşma Tarzı

Yapılan çalışmalarda bebekle iletişime giren annenin kullandığı konuşma sitili çok özeldir. Yetişkinlerle kullandığı konuşma stilinden belli yönleriyle farklılık gösteren bu konuşma stili yalnızca küçük çocuklara ve bebeklere yönelik kullanılmaktadır. “Annece” olarak adlandırılan bu konuşma stilinin, bebekler ve küçük çocukların konuşma diline ilgi gösterdikleri, dikkatlerini verdikleri ve işlemleme kolaylığı getirdiği düşünülmektedir. Örneğin, 14 aylık bebek “miyav” dediğinde, annesi büyük olasılıkla ona yanıt olarak şöyle diyebilir: “Evet, gel kedi.” 2,5 yaşındaki kızı “Yedim” dediğinde, annesi şöyle diyebilir: “Evet, yemeğinin hepsini yedin.” Çocuklarıyla sık oyun oynayan ve oynarken onlarla konuşan, çocuklarına kitap okuyan, çevrelerinde ilgilendikleri, işaretle gösterdikleri şeyler hakkında çocuklarıyla konuşan ve çocuklarıyla daha yalın ve sade bir dil kullanmayı tercih eden ebeveynlerin çocuklarının dil gelişimlerinin daha iyi durumda olduğu aktarılmıştır.

İşitme Kaybı

İşitme kaybı olan çocuklar sözel dili anlamak ve kendisini sözel olarak ifade etmek konusunda yaşanacak sorunlar bakımından büyük bir risk taşımaktadır. Eğer bu durum erken fark edilip müdahale edilmezse çocuk iletişim sorunu, öğrenme güçlüğü, kendisini sosyal olarak soyutlama gibi birtakım problemlerle karşılaşacaktır. Yapılan çalışmalarda erken tanı ve müdahale alan işitme kaybı olan çocukların ilerleyen dönemlerde yaşıtlarıyla aralarındaki farkı kapatabildiği ortaya koyulmuştur.

Bilişsel, Nörolojik veya Gelişimsel Bir Bozukluk

Bilişsel bozukluğa, nörolojik problemlere (mikrosefali, strok, epilepsi v.b) ve otizm spektrumu bozukluklarına (otizm, yaygın gelişimsel bozukluk) sahip çocuklarda medikal, gelişimsel ve davranışsal birçok sorunun yanında dil ve konuşma becerilerinde de sıkıntı görülmektedir. Bazı durumlarda çocuğun geç konuşması, konuşma probleminden öte yukarıda sayılan bozuklukların ön belirtisi olabilmektedir. Ebeveynler ve uzmanların bunu dikkate alması ve zamanında yönlendirmesi önemlidir. 18 aylık olan, diğer çocuklarla oynamak istemeyen ve kendini ifade etmekte güçlük yaşayan bir çocuğun dil ve konuşma sorunu olabilir ama aynı zamanda bunlar otizmin belirtileri de olabilir. Konuşması geciken bir çocuk için ailelerin en kötü senaryoyu düşünmek gibi bir davranış içerisine girmemeleri gerekir. Ancak sorunun erken fark edilmesi önemlidir. Bu tür bir durum çıkması durumunda bile erken bir tanı ve müdahale sorunun çözümünde daha hızlı yol alınmasını sağlayacaktır.

Hangi Durumlar Endişelenmemi Gerektirir?

Özellikle 18-30 ay arası dönemde olan, normal zekaya sahip ama gecikmiş konuşması olan çocuklarda dil gelişimi probleminin belirli durumlarda devam edebileceğine ilişkin ortak görüşler bulunmaktadır. Bu durumlara aşağıda yer verilmiştir:

  • Erken dönemde sözel ifadeleri anlamakta güçlük çeken çocuklar dil bozukluğu için daha fazla risk altındadır.
  • Farklı iletişim amaçları için birçok sayıda jest kullanan geç konuşan çocukların normal akranlarını yakalama şansı jesti daha seyrek kullananlara göre daha yüksektir.
  • Belirli bir yaş dönemindeki çocuk (örneğin 24-30 ay arası) yaşıtları hızlı bir gelişim gösterirken yavaş bir gelişim gösteriyorsa bu çocuk aradaki farkı kapatamadıkça dil problemi daha da büyüyüp, eşlik edecek sosyal ve psikolojik problemlerle daha karmaşık bir hal alabilecektir.
  • Çocuğun sahip olduğu sözcük sayısı ve tipi de ileriki dil gelişimi için bir yordayıcı olabilmektedir. Örneğin 2 yaşında 50’den az anlamlı sözcüğe sahip ve çok az-basit (al, ver, git gibi) eylem içeren ifadeler kullanan çocuklar dil bozukluğu için bir risk taşımaktadır. 
  • Yaşıtlarıyla paylaşma ve oyun becerileri açısından sıkıntı yaşayan  ve oyuncaklarla diğer çocukların aksine alışılmadık şekilde oynayan çocuklar diğer çocuklara göre daha fazla risk altındadır

Anne-Babalar Ne Yapmalı?

Eğer çocuğunuzun dil veya konuşma gelişimi konusunda şüpheleniyorsanız bir dil ve konuşma bozuklukları uzmanına başvurunuz. Dil ve konuşma terapisti çocuğun alıcı dil ve ifade etme becerilerini testler yardımıyla ölçecek, çocuğun çevresiyle iletişimini doğal ortamda gözlemleyecek, gelişimi etkileyebilecek faktörleri belirleyerek aileye bundan sonra ne yapmaları gerektiği konusunda danışmanlık hizmeti verecektir.

İlk Görüşme Öncesinde Ne Yapmam Gerekir?

Çocuğun dil ve/veya konuşma sorununu tüm boyutlarıyla anlayabilmek için dil ve konuşma terapisti ilk değerlendirmede çocuğun medikal, sosyal ve gelişimsel öyküsüne de ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle yapılacak bir değerlendirme öncesi daha önce yapılan muayene ve değerlendirmelere dair raporların yanınızda bulundurulması önemlidir.

Özgün Dil Bozukluğunda Yaygın Olarak Bilinen Yanlış İnançlar

Çoğu zaman dil ve konuşma sorununa neden olan şeyi bilmek zordur. Ancak neyin neden olmadığına dair bilinen bazı gerçekler vardır:

• Erkek çocuklar kız çocuklara kıyasla daha geç konuşur

Yapılan çalışmalar okul öncesi dönemdeki erkek çocukların dil gelişimlerinin kız çocuklarından daha yavaş olabildiğini gösterirken bu farkın yalnızca bir ya da iki ay olduğu vurgulanmaktadır. Bu çocuğun önemli ölçüde dil ve konuşma gecikmesi veya bozukluğu tanısı alabilmesi için daha büyük bir fark olması beklenir. Örneğin 2 yaşında bir çocuğun 1 buçuk yaş dönemi özellikleri göstermesi gibi. Yine de, erkek çocuklarda dil ve konuşma bozukluğuna daha sık rastlandığı da bilinmektedir bu nedenle en ufak bir şüphe dikkate alınıp takip edilmelidir.

• Çocuğun her isteğini önceden tahmin ederek yerine getiren Ebeveyn ya da başka bir aile bireyinin olması

İsteklerini karşılayabilmek için konuşmak çocuk için en geçerli ve etkin yoldur. Eğer çocuk bunu yapabilseydi, yapardı. Yine de bu davranış çocuğun zaten geciken konuşmasına olumlu bir katkıda bulunmamaktadır. İdeali çocuğun isteklerini ve ihtiyaçlarını sözel olarak karşılayabilmesini kolaylaştırmak ve buna katkıda bulunmaktır.

• Abisi/ablası veya çevresindeki yakın bir bireyin dil ve konuşma problemi olması

Yalnızca konuşması geri veya bozuk kimselerle değil, çocuklar markette, kreşte veya parkta konuşması düzgün olan birçok kimseyle de etkileşir. Çocuk bunların arasından yalnızca konuşması düzgün olmayan kişiyi model olarak almayacaktır.

• İnatçı ve takıntılı kişilik

Hiçbir çocuk sırf inatçılıktan konuşmamayı veya anlaşılmadığı için hırçınlaşmayı, kendini yerlere atmayı, çevresine zarar vermeyi ya da çevresinin tüm baskısına rağmen sözcük veya cümlelerle iletişim kurmak yerine göstererek işaretlerle iletişim kurmayı seçmez. Bunu konuşmamasının nedeni olarak değil konuşamamasının da etkilediği bir durum olarak değerlendirmek gerekir.

• Dil bağı bulunması

Bazı durumlarda ailelere dil bağı operasyonu yaptırmaları tavsiye edilse de dil bağı konuşmayı muhakkak etkileyecektir diye bir durum söz konusu değildir. Çocuğun dil hareketleri, dilini yeterli bir şekilde kullanmadığından veya başka bir sorundan ötürü de sınırlı olabilir. Bu konuda bir dil ve konuşma terapistine başvurarak çocuğun dil hareketlerinin ve konuşma gelişiminin değerlendirilip varsa dil bağının konuşmayı etkileyip etkilemediği veya ne kadar etkilediğiyle ilgili bilgi alınması ve bundan sonra operasyona karar verilmesi önemlidir.

Ek olarak şu tavsiyelerden de kaçınmak gereklidir:

Sorunu kendi kendine aşacaktır

Evet, çocuklardan bazısı sorununu aşacak ve bazısı aşamayacak. Çocuğunuzun hangi düzeyi gerçekleştireceğini bilemezsiniz.

• Dil ve konuşma değerlendirmesi için daha yaşı çok küçük

Küçük yaş grubunda bir değerlendirme yapmak zordur fakat sadece test, resim, kitaptan oluşan bir değerlendirme beklememek gerekir. Çocuğun işitmesi değerlendirilebilir. Bunun yanında sözel dili anlamasının nasıl olduğu, nasıl oyun oynadığı, diğer çocuk veya yetişkinlerle nasıl iletişim kurduğu değerlendirilerek gerekli öneriler verilebilir.

• Çocuk konuşmuyor zaten, nasıl değerlendirilecek?

Çocuk kendisini sözel olarak ifade etmiyor olabilir fakat sözel dili anlaması ve konuşma öncesi sözel olmayan iletişim becerileri değerlendirilebilir. Bu sayede aileye çocuğun ifade etme becerilerini arttırması için uzman tarafından öneriler verilebilir.

• Okula başlayana kadar bekleyin

Bu konuda araştırmalar gayet açık ve nettir: çocuk ne kadar erken eğitime başlarsa ilerlemesi o kadar hızlı olur. Bu yalnızca dil ve konuşma için değil tüm gelişim alanları için geçerlidir.

Uzm. Dil ve Konuşma Terapisti
Nergis TÜRKÖZ TEKİN